30 Temmuz 2010 Cuma

Andromeda "Hachi"

İşte batımın favori dişilerinden biri, 8 numara, Hachi... Bu yavru doğduğu gunden beri herkesin dikkatini çeken, nice taliplinin istediği bir yavru. Açıkçası ilk gunler az çektirmedi bana. Çunku çok ağlardı. Hatun acıktı mı? Memeyi bulana kadar ağlardı. Çişi mi geldi, yapana kadar ağlardı. Annesi illa onunla ilgilenecek... Butun şefkat ona gösterilecek, tum ihtiyaçları anında karşılanacak... Fakat kısa zaman sonra işi kıvırdı, uyum sağladı hayata. Zekasını, uyum sağlayabilme yeteniğiyle gösteren bir yavru Hachi.

Şecere adı olan Andromeda'yı yine Yunan Mitolojisinden alıyor. Batımın yıldız dişisi olmasından dolayı bu adı hak ediyor Andromeda. Takma adını ise, meşhur Hachi Ko'dan ve Japonca 8 anlamına geldiği için; 8. yavru olmasından alıyor. Kaderinin filmdeki gibi olmasını kimse istemez tabii... Belki de bir turlu kıyamayıp veremediğim için elimde kalmasıyla eşleşiyordur bir yerde Hachi Ko'nun hikayesiyle.

İnatçı bir yavru değil, ısırmamayı, oturup sırasını beklemeyi öğrendi kısa zamanda. Fiziğiyle zaten hep ön planlaydı; fakat karakteriyle de öne çıkmayı başardı. Evet, yaramaz köpek sevenler için uygun değil Hachi. Kesinlikle sakin ve hırssız bir Dobermann. Sadece limitlerini aşan Ati'ye karşı bazen sert çıkışlar yapabiliyor ve bu, Ati'nin hırsıyla birleşince ortaya ciddi kavgalar çıkabiliyor. Gucunun farkında; bu obur yavrumuz. En iri yavru olma yarışında Aura gidene kadar surekli onunla yarış halindeydi. Bunun sebebi şuphesiz çiğnemeden yutma özelliği. Çiğnemeden yutuyor hatun mamaları. Bu da ona cusse olarak geri dönuyor. Dobermann'da oburluk iyi bir şey sayılıyor; çunku aç bir köpeğin kilosunu kontrol edebilirsiniz mamayı keserek; ama iştahsız bir yavruya kilo aldırmaya çalışmak tam bir işkenceye dönuşebilir.

Karakteri, fiziği, sevgi dolu olması, ağırbaşlılığı... Tum bunlar birleşince, Vesta'nın yanında seve seve tutabileceğim bir yavru çıktı ortaya. Vesta vs Athena kapışmalarında default olarak Vesta'nın tarafını tutup kendi çapında liderini koruyor. Annesine çok çok duşkun, oyun oynayınca gayet guzel oynayıp koşan, dur deyince duran, haddini bilen ve liderliğe oynamayan bir yavru olması Vesta'yla uyum içinde yaşayabileceğini duşundurdu bana.

Evet, hala duzgun ve onun karakterine uygun bir sahip adayı çıkarsa çok uzulerek vereceğim Hachi'yi. Ama çıkmazsa bayıla bayıla bakacağım kendisine.

Aura ve Anubis "Dante"

Aura 9 numaralı, dişi olmasına rağmen batım içindeki en iri yavrumdu. Onun en karakteristik özelliği obur olmasıydı. Daha doğduğu gunden itibaren annesini en çok emen yavruydu. Diğer kardeşleri uyurken kalkar başlardı emmeye, bir sure emdikten sonra kardeşleri uyanır ona ortak olurlardı. Onlarla beraber emmeye devam eder, onlar emip bitirdikten sonra ancak karnını doyurup bırakırdı memeyi. Memede uyumaya bayılırdı. Diğer kardeşleri uyurken o bir posta daha emerdi kimseden habersiz. O bizim şişko kızımızdı.

Daha sonralar 8. yavrum Andromeda "Hachi" ile başabaş gitmeye başladılar. Bir gun Aura birinci geliyorsa ertesi gun Hachi onu geçiyordu. Aura, Vesta'nın en çok uzerine titrediği, oynamaktan keyif aldığı yavruydu. Diğer yavrular gittiğinde hiç umursamayan Vesta Aura gittiğinde butun gun onu aradı. Maskesiyle, fiziğiyle dikkat çekici guzellikte bir yavruydu Aura.

Anubis ise çok gurultucu bir erkek yavruydu. Kafa yapısı, alt çenenin durumu beni cezbediyordu. Bir şeyi istiyorsa elde edene kadar onu susturmak zordu. Bu bağlamda profesyonel destek almadan onunla cebelleşmek zordu.

Aura ve Anubis surekli beraber oynarlardı, beraber uyurlardı. Tarkan yavru için beni arayıp 2 yavru istediğinde, koşullarını anlattığında bu iki yavruyu ona vermenin uygun olacağını duşundum. Aura sakin, Anubis yaramazdı. Birbirlerini tamamlayan ve seven bu iki yavrunun aynı yere gitmesini istedim. Uretim prosedurlerini, inbreed'in tehlikelerini anlattıktan, köpeklerin karakterinden, eğitim desteğinden bahsettikten ve bu konularda tam bir guven sağlandıktan sonra Tarkan'a yavru vermeyi uygun gördum. Daha sonra batımı görmeye geldiler ve önerilerimi dikkate alarak bu iki yavruyu sahiplenmeye onlar da karar verdiler.

Aura ve Anubis şu an Aşa Club Tatil Köyu'nde tatillerini yapmaktalar ve çok iyi bakılmaktalar.

Alcatraz "Arsen"

Alcatraz batımdaki en ağır başlı yavrulardan biriydi kesinlikle. Kendi halinde takılmaya, etrafı keşfetmeye bayılırdı. Bir de fotoğraf makinesine sert bakışlar atmayı... En son sahiplendirdiğim erkek yavrum oydu. Irina Hanım ilk aradığında yavrular yeni doğmuştu, anneyi ve yavruları görmek istediğini söyledi. Ancak yavruyu beğense dahi hemen almayacaklarını bir sure benim bakmamı rica etti. Zaten en az 7-8 hafta bende kalacaklarını söyledikten sonra bu teklifi memnuniyetle kabul ettim.

Irina Hanım ikinci kez arayıp batımı görup yavru seçmek istediğini söylediğinde Alcatraz hariç tum yavrularım zaten seçilmişti. Tesadufen "sakin", çok hareketli olmayan bir yavru istiyordu. Alcatraz onun için uygun bir seçim olacaktı. Uzun göruşmemizin ardından köpekler konusunda, batım konusunda, dobermann konusunda tecrubeli bir sahip adayı olduğunu çok net belli ediyordu. Yine de anneyi ve yavruyu görmeden kesin bir karar vermediğini belirterek yavruyu rezerve ettirdi.

Görmeye geldiklerinde Irina yaklaşık 5 mt. mesafeden kafasını uzatmış 5 yavru içinden ilk saniyede Alcatraz'ı tanıdı. Dikkatine gerçekten de hayran kalmıştım. Ona sadece 2 kalitesiz fotoğraf göndermiştim halbuki. Alcatraz batımdaki en koyu maskeye sahip yavruydu. Bu maske ona sert bir ifade veriyordu. Daha sonra yavruyu evin içine aldık. Alcatraz'ın ciddi tavırları Irina ve Ailesinin hoşuna gitmişti. Vesta'nın karakterini Altuğ Bey çok beğendi ve aileleri için uygun bir yavru olduğuna karar verdiler. Daha sonra ufak bir İzmir turu attık onlarla birlikte.

Alcatraz için biraz alışveriş yapıldı. Bu esnada aileyi daha iyi tanıma fırsatı buldum. yargılarımda kesinlikle haklı olduğumu anladım. Irina Hanım'ın babası Rusya'da Alabay ve Kafkas Çoban ureten bir çiftliğin sahibiymiş. Köpekler konusunda bilgisi oradan geliyordu. Netice itibariyle çok çok iyi bir aileye daha yavru sahiplendirmenin haklı sevincini yaşıyordum. Ertesi gun Alcatraz'ı almaya geldiler ve ona da veda ettik...

Tabii ki duzenli olarak haber alıyoruz ondan ve herkes hayatından çok memnun...

29 Temmuz 2010 Perşembe

Athena "Ati"

Hala elimde olan kuçuk facia... Evet böyle tanımlıyoruz kendisini. Tam bir 4 ayaklı terorist hatun... Kuçuk Vesta.

Kesinlikle kendisini en iyi tanımlayan sözcuk sanırım kuçuk Vesta! Hayatımda tanıdığım en inatçı, en ısırgan, en hoplak, en oynak, en gurultucu, en deli yavru köpeklerden ikincisi. Her baktığımda kızımın kuçukluğunu hatırlatıyor bana. Vesta'nın 4 yıllık geçmişi boyunca sanırım ona kafa tutan; hatta köpeği delirtip dayağı yiyen, 2 dk sonra yeniden kudurmaya başlayan bir yaşam formu bu. Tum bu psikopatlığına rağmen insanların ilk göruşte aşık olacağı cinsten bir kerata. Adını Apaçi koymayı duşunuyordum, koysam yeriymiş yani. Yine Yunan Mitolojisinden gittik onun da adını koyarken; batımın hemen hemen geri kalan tamamı gibi.

Athena kesinlikle adının hakkını veren bir köpek. Savaşçı ve zeki bir hayvan. Vesta'yla kapışmaları evde kayda değer eğlenceli dakikalar yaşamamızı sağlıyor.

İyi bir eğitimle çok iyi yerlere geleceğine inandığım bir yavrum. Hala onun için uygun bir sahip aramaktayım, mutlaka daha önce dobermann beslemiş ya da profesyonel eğitmenlerle çalışabilecek birine gitmeli Athena. Bu şartlar sağlandığı takdirde iyi işler çıkaracağına inanıyorum.

Haa ondan nasıl ayrılacağım, bilmiyorum :(

Al Capone

Yeni sahibinin "mafioso" diye bahsettiği bir kerata bu. Adını da zaten potansiyel suça meylinden, saman altından su yurutmesinden alıyor. Batım içinde kardeşlerini yara yara alttan alta ilerleyip canı hangi memeden sut emmek isterse ona ulaşan bir erkek yavruydu Al Capone. Biraz da zarar vermeye meyilli karakterinden, iletişim yolu olarak ilk önce "dişlerini" kullanmasından bu adı sonuna dek hak ediyordu.

Erdal Bey sert mizaçlı iri bir erkek yavru istemişti. Erkek yavrularımın içinde ona en uygunu oydu bana göre. Ağırlık olarak Apollon ile başa baş gidiyorlardı. Enerji seviyesi en tepede, en inatçı, prey drive'ı en yuksek erkek yine oydu. Onlar için önerim, şuphesiz Al Capone olacaktı.



Gulnara Hanım, batımı ve Vesta'yı görmeye geldiğinde kafesten fırlayıp onun kucağına hoplayan tabii ki Al Capone olmuştu. Gul Hanım bir sure Apollon ile Capone arasında tereddut etti. Apollon ise yan gelip yatmayı pek seven bir yavrumuzdu. Ondan daha sonra bahsedeceğim. Bir önceki Dobermannları, çok sevdikleri Ivan'a benzetmişti çunku Gul Hanım Apollon'un gözlerini. Fakat benim yönlendirmelerim doğrultusunda Al Capone'un isteklerine daha çok cevap vereceğine inanıp Al Capone'da karar kıldılar.

Al Capone bir muddet daha annesini emdi, kardeşleriyle birlikte vakit geçirdi; tabiri caizse teror estirdi. Sahiplendirmeye 1 hafta kala Al Capone'la özel olarak ilgilenmeye başladım ve ısırma, havlama, kucağa atlama gibi terorize faaliyetlerinin önune geçtim. Gul Hanım'a teslim ettiğimde çok daha mulayim bir mafya babamız olmuştu.

Hiç tereddut etmeden sahiplendirdim onu da. Her gun sporunu yapıyor; yeni evinde bir miktar ısırma, havlama gibi suçlar işleyerek potansiyel mafyalığını konuşturmaya, ipleri yeniden eline almaya çalışıyor. 2.5 aylık ağırlığı 11 kg 300 gr. İlerde ne olacak; göreceğiz.

Anastasia Lubia "Dancing Queen" Dominator

Torunlarımın sırasıyla isimleri bunlar. Her biri için birer yazı yazmayı planlıyorum, aklımda kaldığınca.

Al Capone
Alcatraz "Arsen"
Anastasia "Lubia"
Andromeda "Hachi"
Anubis "Dante"
Apollon
Artemis
Athena
Aura

İlk yazım Lubia için olacak. Kızımın ikinci dişi yavrusu olur kendisi. Böyle destan gibi bir ismi Fulden koydu, ben Antigone koyacaktım ona. Bir önceki yazımda Fulden'in doğar doğmaz onu sahiplendiğinden bahsetmiştim.

Şimdi biraz daha ayrıntılandıralım bu özel köpeği. 9 yavrumun içinde sanırsam ailede en populer yavru o oldu. Çirkin ördek yavrumuzdu o bizim. Ablamın, annemin favorisiydi kesinlike. Deli gibi duşkunlerdi ona. Hala diğer yavruları değil, hep Lubia'yı sorarlar bana...

Lubia farklıydı doğduğunda. Onu hemen sahiplenen Fulden'e durumu anlattım: "Abi" dedim, "Bu köpek biraz farklı, istersen başka bir yavru seç". Diğer yavrulardan daha ufaktı, daha çelimsizdi, kafası falan kuçuktu. Irk standartlarına göre değerlendirdiğim için bu anlamda pek gelecek vaadeden bir yavru olmayacak gibiydi. "Yok" dedi Fulden, "Sezgilerime guveniyorum; o yavruyu istiyorum". Tamam dedik.

İlk yuruyen yavrum o oldu, en sıcak kanlı yavrum o oldu. Diğer kardeşlerinin arasına elinizi uzatıp 10 dk bekletseniz piranalar gibi kemirir, sadece tarak kemiğini bırakırlardı :) onu da bırakırlarsa... Ama Lubia'ya suratınızı çekinmeden teslim edebilirdiniz. Bunun yanısıra inanılmaz hareketli, kıpır kıpır bir yavruydu. Topu alıp yanında uyuyan ilk bebek yine oydu. Tereddutsuz, hareketlilik bakımından en önde giden yine oydu. Karşınıza geçip efendice oturur, gözlerinizin içine bakardı. O zaman karar verdim, bu köpeğin gerçekten de Fulden için iyi bir seçim olduğuna.

Her gun yavruları teker teker ailemize dahil eder, belli bir sure onlarla vakit geçirirdik. Butun aile Lubia'nın ne zaman geleceğini sorar dururdu. Garip bir şey vardı keratada. En çok yemeği o yerdi, en çok annesini emenlerden biriydi, ama yok abi, o harekete enerji dayanmıyordu...

Öyleydi işte Lubia, bizim için çok özel ve anlamlı bir yavruydu. Farklıydı o. El kadar köpekle ne kadar yaşantımız olabilirdi ki; ama bağlamıştık ona. Gittiğinde en çok onu aradık. Diğer yavrularıma haksızlık etmek istemem; ama 7-8 haftalık bir zaman diliminde bir yavruyla ne kadar guzel şey yaşanabilirse Lubia bize vermişti. Daha yeni yeni koşmaya başlamıştı, saklambaç oynuyorduk evin içinde.

Neyse ki Fulden'in elinde ve adı gibi destanlar yazacağına inandığım bir köpek olacak çirkin ördek yavrum.

6 Temmuz 2010 Salı

5 Mayıs 2010 - Vesta'nın Bebeleri

O gun, her şey gayet sıradandı: yaklaşık 2 aydır karnı gunden gune buyuyen, nihayetinde davul olmuş ağır vasıta Vesta'yı sabah yuruyuşune çıkardım. Elbette yuruyuşlerimiz eskisi kadar uzun değildi, 10 dk'lık bir yuruyuşun ardından eve geldik. Bilgisayarı açtım, msn'den laklak ediyorum. Vesta'da yatak odamda, her zamanki gibi takılıyor...

Tabii ben öyle zannediyorum. Daha pc'yi açalı 10 dk olmadı ki, çok sevgili titiz babam "Aaa bu doğurmuş, Oktaaaayyy" diye ses etti bana. Normalde 8 mayıs'ta bekliyordum doğumu. Her bokta olduğu gibi, yapılacak bir suru işi son gunlere bırakmıştım yine; ki çok sevgili kızım içindeki piranalardan sıkılmış olacak, pırtlatmış hemen birini. Babamın titizliğini niye söyledim, daha bana seslenmeden evvel eline viledayı almış gelmiş, odanın ortasındaki suyu silmeye kalkıyor. "Höt" dedim; çık dışarı!

Garibim Vesta, plesentayı yırtmış, yavruyu yalamış falan ama; bi yandan kafesine girmiş bi yandan yavruyu yalayıp oraya almaya çalışıyor. Bi' panik bi' heyecan. Bi bızık bızık bızıklamalar... Çok sevdiği kafesinde doğum yapmak istemesini anlıyordum lakin, hareket alanı çok kısıtlı bu kutucuğun içinde pek de mumkun görunmuyordu. İlk doğan yavrucuğumuzu alıp, sakince kafesin yanına onun için duzenlediğim yere koydum. Guya hasta bezi filan alıcaktım ya, işte son gune bırakırsan, köpek de pırt diye çıkarırsa öyle olur. Neyse efendim, Vesta hatun hemen geldi tabii yavrusunun peşinden. Yatırdım onu oraya, verdim yavruyu önune. Tamam dedi, burası daha uygun...

İkinci yavru, uçuncu yavru, çatır çatır doğurmaya başladı. Ortalama 30 dk bekleyip, 2 tane arka arkaya çıkarıyo hatun. İkinciden itibaren, uzerindeki o stres gitmişti bile. Sanki kırk yıllık ebe gibi yapması gerekenleri sakince, harfiyen yapıyordu. Ki biz buna içgudu diyoruz.

Her yavru doğduğunda, msn'den erkek-kız-erkek diye anlatıyorum insanlara. Bu bağlamda en çok Fulden'in kafasını şişirmiş olabilirim; olsun. Ben sakin olduğumu falan sanıyordum; ama öyle değilmişim, daha sonra hakkımda girdiği entry'den bunu anladım. Doğum, muthiş bir şey... Aman doğurtma, diye kafamı siken kimseyi iyi anmıyorum. Daha önce de birkaç doğuma tanıklık ettim; evet riskli bir olay; kabul. Ama ben Vesta kadar kolay doğum yapan bir köpek daha görmedim. Sanırım bunda, kendisine sahip olduğum gunden beri (43 gunluktu), kendisini at gibi koşturmamın, fit ve dinç bir vucuda sahip olmasının buyuk etkisi vardı. 30 dk ila 45 dk arasında ikişer ikişer çıkardı bebeleri, yattığı yerden, neredeyse hiç inlemeden, zorlanmadan. Yemin ediyorum kakasını yaparken daha çok zorlanıyor bu hayvan. Sadece tek bir yavrum ters ve plesentası yırtık bir şekilde çıktı rahimden; ona elimin ucuyla mudahale ettim ki; aslında ona bile gerek olmadan çıkartırdı onu da. Yaşadığım en buyuk terslik yavrunun 1 tanesinin ters gelmesiydi. tabii o an korkuyor insan; ya ölurse, ya yaşamazsa... diye milyon soru geliyor insanın aklına. Ama 5 dk sonra diğer yavrulardan hiçbir farkı olmadan memeye yapıştığında derin bir ohh çekiyorsunuz...

Neyse efendim; 2. dişim, 5. yavrum Lubia doğduğunda, Fulden; "Oktay o yavruyu sakın karıştırma, o benim yavrum" dedi. Neymiş efendim, bişey bişey çalıyormuş o anda, bu bi işaretmiş. Yemin ediyorum hatunun mistik guçleri var. Kilometrelerce öteden en manyak ama en sempatik yavruyu seçmeyi başardı. Anastasia Lubia'dan daha sonra bahsedeceğim; eşek gibi de adı var arkadaşın: Anastasia Lubia "Dancing Quenn" Dominator... Höh!

Öğleden önce 11 gibi başlayan doğum; öğleden sonra 5 gibi sona erdi. Veterinerimiz gelip Vesta'yı ve yavruları şöyle 1 mt. mesafeden kontrol etti, her şey on numara, dedi, gitti. Önumuzdeki 50 gunumun uykusuz geçeceğini nerden bileydim ben :)

İri ırklarda bilhassa ilk doğumlarda gerek annenin boyutları ve tecrubesizliği, gerek yavru sayısının fazla olması nedeniyle anne altında kalarak ezilmeler olabiliyormuş; ki bunu Vesta'dan bir hafta sonra doğan Rasha'nın yavrularından 3 tanesinin ölduğunu duyunca daha iyi anladık. Yavru sayısı fazla, bir tane yavru abuk subuk bir yere sıkışıyor ve basıyor çığlığı... Bunun uzerine anne hopluyor yerinden, o hoplayınca tum yavrular yaygaraya başlıyorlar, hayvan bi ona bi ona derken kafayı yiyor. İşte bu esnada gerçekten de ustunde basıp ya da yatıp öldurebilir bir yavruyu. Ben bu noktada her seferinde devreye girdim, hiç riske atmadan ilk 2 gun boyunca yavruların selametlerini sağladım. Hani sanıyorum ki ilk 3-5 gun geçsin; sonra uyurum gece filan... Hepsi hayalden ibaretmiş meğer...

3. gun yavruların kuyruklarını aldılar. Çok temiz, çok başarılı geçti. Lakin 2 gece daha sıfır uykuyla durdum, bir terslik çıkmasın diye. İşin özu, ilk 96 saat gözumu bile kırpmadım resmen.

Sonra uyurum dedim, yine uyuyamadım. Hem onlara bakma isteğimden, hem de ne zaman uykuya dalacak olsam fırlamaların ağlamaya başlamasından. Sistem şöyle işliyor: Uyanıyor ve ağlamaya başlıyorlar, hepsi memeye gidene kadar ağlama kesilmiyor. 30 dk kadar suren bir emzirme surecinden sonra ve hatta emerlerken uykuya dalıyorlar. Aradan 30 dk ya geçiyor, ya geçmiyor çiş-kaka ihtiyacından kelli başlıyorlar ağlamaya. Eee vesta 9 başlı ejderha değil ki, aynı anda ilgi bekleyen yavrularına yetişebilsin. Birini hallediyor, diğerine geçiyor. E bu fasıl da bi 15-20 dk suruyor. Sonra uyumaya devam. Ne kadar? En fazla yarım saat... Ne oldu? Acıktık! Hey yavrum hey...

Yeniden Giriş

Hep kendime ait bir bloğum olsun istedim; daha bu blog mevzuları ilk çıktığından bugune, pek çok kez heves ettiysem de daha isim mevzuunda sıkılıp terk ettim bu işleri. O kadar çok blog vardı ki, takip bile edemiyordum; o milyonların içinde kaybolup gidecek şeyler olmasın istedim; neticede insanlar okusunlar diye yazılıyor diye duşunuyordum, tonla bloğun içinden kim ne yapsındı benim dandik yazılarımı... Fakat bir gun Psykhe'yle muhabbet sırasında şöyle şöyle bi bloğumuz olsun diye gaza gelip burayı açtık. Yine bir gaz açıldı, aylardır beklemede bu zevat burda; olmadı, olmuyor, olmayacak...

Bu aylar içinde belki de uzun zaman sonra, sırf unutmamak adına bir şeyleri karalamanın uygun olacağı şeyler yaşadım. Bu defa birileri okusun diye değil; kendim dönup hatırlamak için yazacağım. E böyle olunca, daha bi' anlamlı olacak :D Umuyorum yani...

Neyse, yazasım var neticede, bu böyle bir giriş olsun, az sonra başlayacağım yazmaya...